ALDATAN EŞİN SEVGİLİSİNDEN TAZMİNAT İSTENEMEZ
YARGITAY ALDATAN EŞİN SEVGİLİSİNDEN TAZMİNAT İSTENEMEYECEĞİNE KARAR VERDİ. HER #BOŞANMAAVUKATI ALDATAN EŞİN SEVGİLİSİNDEN TAZMİNAT TALEBİNDE BULUNMA SEÇENEĞİNİ DEĞERLENDİRECEKTİR. ANCAK YARGITAY BU KONUDA SON NOKTAYI KOYARAK BU DURUMDA TAZMİNAT İSTENEMEYECEĞİNİ SÖYLEDİ. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNİN KARARINI YAYINLIYORUZ.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi 2015/8904 E. , 2018/8483 K.
“İçtihat
Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve … aleyhine
17/03/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle
manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın
kısmen kabulüne dair verilen 30/12/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi
davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz
dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından
hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği
görüşüldü.
1- Davalı …’in temyiz istemi yönünden;
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi
istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm,
taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı …’nun, diğer davalı eş …’in evli olduğunu bilmesine rağmen
onunla birliktelik yaşayarak evliliğinin bitmesine neden olduğunu, davalı eşin
ise sadakat ve aile değerlerine bağlı kalma yükümlülüğünü ihlal ettiğini,
davalıların eylemlerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek
manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının eski eşi … ile diğer davalı … arasında, davacının eşi
ile evli olduğu süre içinde duygusal birliktelik bulunduğu, eşin davacıya karşı
sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalı …’ın da davacının eşiyle özel
ilişki gerçekleştirerek davacının aile değerlerine haksız saldırıda bulunduğu
gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ile davalı eş arasında, … 13. Aile Mahkemesinin 2013/277 esasına
kayden görülen anlaşmalı boşanma davasında davacı, “eşinden
nafaka, tazminat, katkı payı, katkı alacağı, eşya alacağı, masraf ve benzeri
hiçbir hak ve alacak talep etmediğini” beyan etmiştir. Aile Mahkemesince,
tarafların birbirlerinden başkaca nafaka, tazminat vb. hiçbir hak ve alacak
talepleri bulunmadığına ilişkin sulhun tasdikine karar verilmiş, hüküm temyiz
edilmeyerek kesinleşmiştir.
Şu halde; tazminat talep edilmeyeceği hususunda boşanma davasında
taraflar arasında sulh gerçekleştiğinden, davalı eski eş …’e yöneltilen
davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davalının
tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın
bozulması gerekmiştir.
2- Davalı …’nun temyiz istemi yönünden;
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli
olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat
isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve
2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3
maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta
olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin
birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak
bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25
ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK.
41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.)
maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan
söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin
hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir.
Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı
gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira,
TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları
nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu
olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş
ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının
dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden
haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına
göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü
kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi
bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu
olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de
sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin
zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan
eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece
birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli
değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme
Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik
birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan
davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması
gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle
davalı … yararına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı …
yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu
aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalılardan peşin alınan harcın istek
halinde geri verilmesine 27/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.